4. BAB : Müteaddî fiil: ( عَلِمَ يَعْلَمُ عِلْماً Bildi) ve Lâzım fiil: ( وَجِلَ يَوْجَلُ وَجَلاً Korktu)
4.BAB'dan Gelen Anlamlar :
4.BAB’ın en belirgin özellikleri hem vehbî, hem de âraz olması ve genellikle masdar olarak gelmesidir. EDEB ile amel edene giydirilen ve edebsizlik edenden soyulup alınan mânevi elbiseleri saklı olarak bildirir.
Ayrıca, 4.BAB’daki kelime (isim veya fiil) ile kurulan cümle, içinde sakladığı sayfalar dolusu anlatımların küçük bir özetidir. Örnek :
Seyyid Sâkî hazretlerinin (k.s) “Derdi Ellah olana, SELÂM olsun.” diyerek yaptığı duâ’da,
(1) “Yâ Rabbi ! Derdi Ellah olana, başka bir dert verme ve onları bütün belâlardan koru. Çünkü ; …………. (anlatmakla bitmeyen gerekçeler)”
(2) “Virdini çekmeyen, derdini çeker. Çünkü ; …………. (anlatmakla bitmeyen gerekçeler)” … vb açıklamalar saklıdır.
4. BAB dan gelen fiiller, “… Seni Zâtım için halk ettim …..” Hadis-i Kudsî’sine ve 20/41 : وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي “Seni kendim için seçtim.” Ayet-i Kerimesine göre düşünür ( tezekkür, tefekkür, tedebbür ve muhabbet tâlimlerini yapar).
Hadis-i Kutsî: “Cenâb-ı Hak bütün âlemlerden evvel, her şeyden önce AKL’ı halk etti ve ona;
(1) OTUR diye emretti, o da hemen oturdu. (2) Sonra KALK diye fermân etti, o da derhal kıyâm etti. (3) İKBÂL ile işaret etti, o da derhal ikbal etti. (4) Sonra İDBÂR ile teklif etti, akıl da o anda idbâr etti. (5) KONUŞMASINA işaret etti, akıl da o saatte konuştu. (6) DUYMASINI emretti, akıl itâatle duydu. (7) NAZAR’LA fermân etti, akıl nazar etti. (8) İDRÂK ile işaret etti, akıl hemen her şeyi süratle idrâk etti. (9) İNSİRAF ile emretti, akıl o saatde hemen munsarif oldu.
Akıl’ın 9 kâbiliyetini doğmadan önce ve10.OKU emrini de, doğduktan sonra Kur’an-ı Kerim ile veriyor. Dolayısıyla Aklın EDEBLERİNİN 10 kademesi vardır.sonucu çıkıyor.
Bunun üzerine Ellahü Teala, hayrette kalan akla şöyle hitâb etti: İzz-ü Celâl ve azametim hakkı için ben senden mükerrem ve mahbûb-ı muhterem bir kimse halk etmemişdim. Seni Zâtım için halk ettim. Ben ancak ;
(1) Seninle ma’rûf olurum. (2) seninle ma’bûd olurum. (3) seninle ibâdımı tezyîn ederim. (4) seninle onları tahsîn ederim, (5) seninle dostlarımı ihyâ ederim. (6) seninle muhabbet ederim. (7) seninle inâyet ederim. (8) seninle terbiye ederim. (9) seninle hidâyet ederim. (10) seninle hıtâb-u itâb ederim.” (Akıl’ın GÖREVLERİ (hizmet çeşitleri) 10 adettir.sonucu çıkıyor.)
4. BAB dan gelen fiillerin, Mazi, muzari ve masdar anlamları birbirinden çok farklıdır.
Örnek : ( عَلِمَ ) fiilinin mazi, muzari ve masdar anlamlarının kapsamları, dolayısıyla da tanımları birbirinden çok farlıdır.
Seyyid Aziz Mahmud Hüdâyî (k.s) Hazretleri bir sohbetinde, 110/1 Ayet-i Kerimesinde geçen ilim fiilin muzari anlamını özetle şöyle açıklamışlar:
İlm-i zâhir, amele alet gibidir. Bu ilmi amele getirene, amelden bir nûr zâhir olur. Amel, nûr’u ile birlikte, bir sonraki ilim olan İlm-i billah’ın sebebi olur. Asıl murad bu ilimdir.
Çünkü İlm-i billah sahibi; şüphe ve zünûndan, şek ve evhâmdan hâlise ukûl erbabı, أُولُو الْأَلْبَابِ olur ve “Tezekkür” etmeye hak kazanır, daha önce değil.
(İlm-i zâhir : Ulemâ-ı Zâhirin yazıp çizdikleridir ki, ol ilm-i ahkâmdır.)
110/1 : ( إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ … ) “… De ki: Hiç bir olur mu? – bilenlerle – bilmeyenler – bunu ancak akıl sahipleri tezekkür eder.“
İlim fiilinin masdar anlamını özetle şöyle açıklamışlar: 18/65 : ( وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا … ) “ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik.” Ayet-i Kerimesiyle bildirilen Hz. Hızır’a tâlim ettirilen ilim, ilmin masdar anlamıdır. Kapsamı da, ilm-i ahkâm’dan çok farklıdır.
Çünkü; İlm-i ahkâm sahibi Hz. Mûsâ a.s, İlm-i masdar sahibi olan Hz. Hızır’a 18/66’da :
( قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا ) “Mûsâ, ona : Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen şartıyla sana tâbi olabilir miyim? dedi.”
Hz. Hızır’ın, cevabı 18/67’de bildirildiği şekilde oldu :
( قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا ) “O : Doğrusu sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin.”
Fiilin masdar anlamı ve muzari anlamı arasındaki farklılıklar, her birini öğrenme edebleri, bu ilimleri koruma şartları, vb. saklı bilgiler, kıssalardan tesbit edilebilir.
İlim fiilinin mazi anlamı, 2/60 ( قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ) “… herkes kendi su alacağı pınarı gerçekten bildi …” Ayet-i Kerimesinin geçtiği kıssa tefekkür edilirse tesbit edilebilir.
Bir soru : Her bir kişi 12 pınarın hangisinden içeceğini, öğretilmeden nasıl bildi?
4. BAB dan gelen fiiller, mü’mine ikâz görevi yapar, gayrine ise şikayet vesilesi olurlar. ( مَرِضَ يَمْرَضُ مَرَضٌ ) “hastalanmak” fiilinde olduğu gibi.
2. BAB ile 4.BAB arasındaki ilişki :
Örnek-1 : ( هوى ) kökünden türeyen 2.BAB, Şahin vs. için ; “Avın üzerine yıldırım gibi inmek” anlamına gelir. Şayet bu kökten 4.BAB üretilirse ; “Bir şeye meftun olmak, sevmek” anlamına gelir. Düşünülürse, iki anlamında bir biri içinde saklı olduğu görülür.
Şöyle de söylenebilir. Şahin’in avına dalışını gözleyen kişi cümlesini 2.BAB dan kurar. Şayet şahin avına dalışını bize anlatabilseydi, cümlesini 4.BAB dan kurardı.
Örnek-2 : 4/136 (… يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا ءَامِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ ) Meâli :”Ey iman edenler! – Ellah’a ve O’nun Rasulüne ve O’nun kitabına iman edin …” Ayet-i Kerimesinde ;
( ءَامَنُوا ) kelimesi 2.BAB dan gelen if’âl babının mâzisidir ve “iman ettiler, güvendiler” anlamının davranışlarda görülmesidir. KESBÎ dir. Yani, Hz. Rasulullah ‘a (s.a.v) ve vârisine güvendiğinin ve onları sevdiğinin işaretleri olan fiilleri irade ile sergilemesidir. Çünkü güven, sevgi ve itaat birbirinden ayrılmaz. Yani biri varsa, diğerleri de zorunlu olarak var demektir.
O’na (Rehberine, Önderine) olan güvenine göre şekillenir. O’na olan güveni arttıkça imanı da artar veya O’na olan güveni azaldıkça imanı da azalır. Bu nedenle “iman, artar ve azalır” denmiştir.
( ءَامِنُوا ) kelimesi ise, 4.BAB dan gelen if’âl babının mâzisidir ve “iman ettiler, emin oldular, güvende oldular, güvenli oldular” anlamlarını kapsar. Kişinin davranışları VEHBÎ dir, lütufdur, ihsan dır ve imanı âraz dır. Edebince korumadığı takdirde ondan soyup çıkartılır. İbn-i Abbas’ın (r.a) naklettiği bir Hadis-i Şerif ve şerhinde bu kelimenin 4.BAB’daki anlamı şöyle açıklanmış (ebû Talib El-Makkî, Kalplerin Azığı, 1.cild, sayfa, 90-92) :
“( ءَامِنُوا ), NURlardır. Lutfedilen bir sıfattır ve çalışılarak kazanılamaz. Bu nurlar sayesinde Yüce Ellah’ın kayyûmiyeti (yaratıklarını koruyup yönettiğini) müşâhede eder. Devamlı O’nun tarafından gözetildiğini ve himaye edildiğini görür. Bu himaye devam etsin diye hep O’na nazar eder. Böyle olunca artık nefs ve heva (vasıflanmalar) onda etkili olamaz.” NOT: Hz. Rasulullah’ın (s.a.v) isimlerinden biride Seyyidûna Kayyîm (Ümmetini koruyup, yöneten) dir.
Çünkü, Rehberine, Önderine güvenini EDEBİNCE korumadığı takdirde, ondan iman soyulup çıkartılır. anlamı saklıdır.
Bu bilgilere göre Ayet-i Kerimenin meâli : “Ey O’na güvenenler – Ellah Teala ile ve O’nun Rasulü ile ve Kitap ile emin olun (güvende olun)” şeklinde olur.
45/23 ve 4/136 Ayeti Kerimeleri birlikte tefekkür edildiğinde “Ey HEVA’sını ilah edinen, İLİM kitaplardan öğrenilemez, Rehbersiz ilim tahsil edeni, ilim ile şaşırtırım.” ikazının varlığı görülebilir.